hasan akbulut
bağlam yayınları
2008 / 371 sf.
doğu şenkoy
Melodramlar ideolojik olarak yönlendirici popüler filmler midir? Melodram bazı auteurlerin elinde en azından izlenir hale gelirken ulusal sinema örneklerinde neden pespayelikten bir adım öteye geçemez? Melodram R.W. Fassbinder sinemasında ideolojik ve sosyal sorunlara yakın temas sürtündüğü için mi sınıf atlamış havası verir? Melodramın tarihin herhangi bir döneminde Avrupalı entelektüellerce tanındığı olmuş mudur? Melodram sosyo-ekonomik bir baskı ürünü müdür yoksa o baskının yarattığı bir ürün müdür? Yeşilçam meloları hollyeuro melolarından sadece çekim ölçeği (front shots) kullanımından doğan bir farkla nasıl olup da radikal bir fark yaratabilir; ayrıca dünyanın geri kalanından farklı bir uygulama olmadığına göre bu farkın radikal bir yanı var mıdır?
Bu soruları sormamıza neden olan kitabımız melodramın kodlarını, melodram filmlerinin sosyal düzenin devamının sağlanmasındaki rolünü ve filmler özelinde de melo-toplum yapısı ve ruhunu ortaya çıkarmaya çalışıyor. Melonun hollywoodca tarihi, karakter ve anlatım kalıpları çözümlemesi girişi zengin kılmakta. Araştırmanın yapısı gereği olan tekrarların okuma keyfini zorladığı açık. Bir sayfada hollywood tarihinin özetini yapmakta (79); kitabı arşivlik kılmaya bu bile yeter. Bir başka sayfada bilimsel eleştirinin melodrama olan ilgisi üzerinde durulmakta (116); ancak mal iyi olmayınca bilimsel eleştiri ne yapsın? Günlük ve şiirin cinsiyetçi söylem uzantıları üzerine yapılan açıklama bizi erkekliğin ölümü üzerine düşünmeye itti (128). Bir başka cinsiyetçi açılım, patentini feminist kuramdan alan, kadının yüz ve bedeninin parçalı sunumunun kaynağında eril bakışın olduğuna dayanan söylem (175). Hayat pratiğinin cinsiyet ayrımı yapmadan doğruladığı bu saptama, bu söylemden yola çıkarak yapılan çözümlemeleri de eksik ve yanlış kılıyor. Kadın-melodram ilişkisine gelince, kitabın üzerinde düşünmemize neden olduğu olgulardan biri, sinemanın melo modelleri kadın dünyasından alıp paketledikten sonra yeniden kadın dünyasına sunması oldu.
Bazı filmlerde yapılmayan açıklamalara, söylenmemiş sözlere veya olmayan göndermelere rağmen yapılmış yorum ve varılmış kararlar var. Bunlar melonun baskın karakterinin ipleri eline almasından mı, yoksa yorumun sınır tanımazlığından mı, anlamadık.
Bu tür ciddi emek harcanan çalışmalara yakışmayan eksikleri var kitabın: görsel kullanımı sıfır –oysa ki ne kadar da fark yaratırdı- ve dizin yok. Redaksiyon ve isim hataları da göze çarpmakta. Öte yandan, melodram denilen ruh halini sadece hollywood tarihi üzerinden anlatmanın sınırlı saptamalara neden olduğu kanısındayım. Yeşilçam melosu doğumelo ve batımelo niteliklerini bir araya getiren bir harman aslında. İşte bu nedenle Mısır ve Bollywood dikkate alınmalıydı. Ama gelin görün ki, melodram gerçekten de asıl hollywood’a yakışıyor.
Melodram ve melodram sineması üzerine şu ana kadar okuyup bildiklerimizi olabilecek en derli toplu biçimde veren, ikinci bir kaynağı gereksiz kılacak derecede zengin bir kurguya sahip ve bütün bunların üzerine meraklısına melodramatik kadın imgeleri veren önemli bir çalışma.