söy: yasemin arpa
iş bankası yayınları
2009 / 476 sf.
doğu şenkoy
1931’de başlayan ve yolu 1953’de sinemanın yolu ile kesişen bir hayatın, sahibi tarafından dile getirilen dönüm noktalarının bu eğlenceli anlatısı, sadece kendine tanıklık etmiyor; olaylar, tanıklıklar, anılar ve kişilerle ardına kadar açılan canlı bir belleğin labirentine konuk ettiği bizleri bu samimi kılavuzu aracılığıyla sinema tarihimizin yolculuğuna çıkarıyor. Geçmişe sıkı sıkıya tutunan bu melo kılavuz, geleceği dramdan ibaret olarak algılamakla bir dönemin sinema anlayışının da artık geçmişin malı olduğunu kanıtlıyor.
Yeşilçam ile bunca bütünleşmiş, melo ruhunu iliklerine kadar yaşayan Önal’ın bizi de ilgilendiren ve sık sık tartışılan iki konuda sitemi -belki de öfkesi- var ki bunları Yeşilçam’ın sitemi olarak da görebiliriz. Bunların biri emeklilik/sosyal güvenlik hakları konusunda, diğeri de bunca üretken ve başarılarla dolu olarak nitelediği sinemacı kimliğine dönük yapılan eleştiriler. İlki üzerine: “...ev partileri veriyorsunuz, dünya güzeli kızlar, cumartesi öğleden sonraları geliyorlar, akşama kadar dans ediyorsunuz, eğleniyorsunuz, ona göre iki dirhem bir çekirdek giyiniyorsun, modayı izliyorsun, film kaçırmıyorsun, yeni bir müzik varsa dinliyorsun falan... ...hiç durmadan yazıyorsun... karşılığında artırabileceğin kadar değil, ama alıştığın yaşamı sürdürebileceğin kadar bir para veriliyor, elbet onu da yiyorsun. Beş kuruş artırmıyorsun, artırmak aklının ucundan geçmiyor!..” (sf. 329). İkincisi üzerine: “Bir internet sitesinde ‘Dört yüz senaryo yazmış da ne olmuş? Nitelik mi nicelik mi? Bu Safa Önal’ın başarısıysa, Türk sinemasının kederidir.’ gibi bir yazı döktürmüş bir hanımefendi!” (sf. 402). Devamlarını okumanızı öneririm.
Yeşilçam gerçekçi kriterlerle analiz edilmiyor. Karınca ile ağustos böceğinin rolleri birbirine karışıyor. Nicelik nitelik, nitelik de nicelik olarak kabul görüyor. Bunları son kez olsun, bir kez daha tartışalım.. ve bu defterleri artık kapatalım.