mesut kara
+1 Kitap
2005 / 254 sf.
doğu şenkoy
Artizler Kahvesi, Yeşilçam’da Unutulmayan Yüzler ve şimdi de Yeşilçam Hatırası... Mesut Kara Türk sinemasının belleklere kazınmış yüzlerini, filmlerden kitap sayfalarına dur durak demeden indirmeyi sürdürüyor. Ünlüsü ünsüzü, unutulmuşu unutulmazı, unutulmaya yüz tutanlarla adını geleceğe yazdırmış olanları, başrolleri yan rolleri, eskileri yenileri, kameranın önündekileri arkasındakileri, güldürenleri ağlatanları ayırt etmeden sürdürüyor bu uğraşı. Kara’nın çocukluğundan ve gençliğinden kopup gelen, siyah-beyazı ve renklisiyle bu kareler dünü bugüne ve giderek yarına kurguluyor.
Kara nesnel davranmıyor her zaman, duygusal ve yanlı çözümlemeler yapıyor. Ama çoktandır unutulan haklı bir neden var bunun ardında: Yeşilçam’a duyulan sevgi ve zamana direnmeyi başarmış güçlü bir özlem. Ama bu durum bazı sorunların da kaynağını oluşturuyor. Bazı isimler üzerine yazdıkları yeterli doyuruculuktan uzak kalıyor, kaynak değeri taşımaktan uzak düşüyor, eksiklerinin tamamlanmasını yazarından istiyor.
Kara kitabının giriş yazısında genel çizgileriyle sinemaya olan yaklaşımını açıklıyor. Yeşilçam ile halk arasındaki sıcak ilişkinin üzerinde duruyor. Ardından kopuş yıllarını ve tv ile sağlanan dostluk ve kaybedilen değerlerin yeniden hatırlanmasını dile getiriyor.
Yeşilçam Hatırası iki ana bölümden oluşuyor. Bazen arkasına geçmiş olsalar da kameranın önündeki halleriyle anımsananlar ve kamera arkasındakiler. İlk bölümde Cahide Sonku, Ayhan Işık, Belgin Doruk, Sadri Alışık gibi önde gelen isimlerin yanında Orhon Murat Arıburnu, Atıf Kaptan ve Necdet Mahfi Ayral gibi önemli isimlerle karşılaşmak güzeldi. Sonku yazısında oyuncunun elimizdeki bilgilerde yönetmen olarak gözüktüğü üç filmden sadece biri, Vatan ve Namık Kemal dikkate alınmış. Kaynaklarda ortak olan ve tanıklıklarla da desteklenen Beklenen Şarkı ve Büyük Sır es geçilmiş. Benzer bir durum, Nazım Hikmet’te de göze çarpıyor. Bir başka nokta, 1963 yılında ölen Suphi Kaner nasıl oluyor da 1964 yapımı filmlerde oynuyor ve yönetmenlik yapıyor? Bu ve benzeri durumlar aslına bakarsanız diğer kaynaklarda da var. Anlaşılan o ki yazarlar kesin kanıt olmayınca kendi yorumlarıyla hareket ediyor; yapım yılı yerine filmlerin gösterim tarihini dikkate alıyor. Tarih yazımında aslolan yapım yılıdır. Jenerikleri dikkate alır, magazini ardına eklersiniz, eğer dilerseniz. Bazı ölüm tarihleri eksik ve tarih karışıklıkları da var. Turgut Özatay, Danyal Topatan ve Neriman Köksal yazıları görece zayıf kalıyor. Bu tür yazılar çoşkun ifadelerle kaleme alınabilir ama kaynak değeri taşımasını engelleyecek eksiklere ve hatalara yer verilmemeli. Ancak, en azından kendi adıma, Danyal Topatan’ın 1962’de gerçekleştirdiği ilk ve son yönetmenlik deneyimini öğrenmek bile değerli.
Kaynak değeri taşıyan yazıların çoğunluğu kitabın ikinci bölümünde yer alıyor. Özellikle Halit Refiğ, Nazım Hikmet, Nedim Otyam ve Hüseyin Kuzu yazıları onların dünyalarına girmenin ötesinde, genel sinema kültürü açısından da besleyici nitelikte yazılar.