Kinorama 5, 2004

“Sinemada ahlaki iyileşme geri dönüşü olmayan bir süreçtir.”

Elem Klimov

Çeviren: Elif Beşer

 

9 Temmuz 1933’de Stalingrad’da doğdu. 1957-58 yılları arasında, Moskova yapım evlerinde, radyo ve merkez televizyonunda baş yazar kadrosunda çalıştı. 1964’de VGIK’de Yapımcılar Fakültesi’nden mezun oldu. 27 Ekim 2003 günü öldü. Önemli filmleri: Bir Dişçinin Maceraları (1965), Veda (1980), Gel ve Gör (1985)

 

Ülkemizde yaşanan değişimler karşısında Sovyet sinemasının tutumu nasıl oldu?

Sovyet Sinema Emekçileri Birliği’nin beşinci kongresi 1986 Mayısında toplandı ve burada, son birkaç yıldır Sovyet sinema endüstrisini etkisi altına almış tutuculuğa ve endüstrideki durgunluğa savaş ilan edildi. Bunun temeli şüphesiz Sovyetler Birliği Komünist Partisi (CPSU) 27. kongresinde atılmıştır. O kongrede sadece yeni çalışma yöntemlerine yönelik ani bir değişimin varlığı saptanmakla kalınmamış, bu değişim için gerekli olan politik, ideolojik ve dilerseniz psikolojik ön göstergeler de yaratılmıştır. Açıkçası çoğumuz böyle günleri görecek kadar uzun yaşayacağımızı düşünmüyorduk ama böyle günler geldi işte. Birlik kongresinin delegeleri kategoriler halinde, Sovyet sinemasındaki radikal değişikliklerin savunuculuğunu yaptılar; başka bir söylemle, iki-üç sene öncesine kadar insana hayal gibi gelen düşünce ve öngörülerin biran önce somutlaştırılmasının gereğini savundular.

 

Sovyet sinemasının gelişimindeki iç eğilimler hakkında fazla bilgisi olmayan bir kişi sözünü ettiğiniz radikal değişikliklerin neden gerekli olduğunu merak edebilir. Sonuçta, Sovyetler Birliği’nin bilinen bir sinema endüstrisi var.  Yılda yaklaşık 150 konulu film (ek olarak 100 TV filmi), 1000’in üzerinde belgesel, 130 civarında animasyon üretiliyor. Ülkemizde sinema en popüler sanat formu. Biletlerin yıllık satışı yaklaşık dört milyar, bu da demektir ki; istatistiksel ortalamaya göre insanlar yılda en az on dört kez sinemaya gidiyor. Sovyet filmleri dünyada yüz otuz dört ülkede gösteriliyor ve en büyük festivallerde ödül kazanıyor.

Tüm bunlar doğru. Ne var ki; sanat tartışmaları rakamlara dayanarak yapılamaz. Yirmi yılı aşkın süredir, başarı raporlarını pek sevenlerin üzerine basa basa vurgulayıp durdukları tek şey rakamlar. Film üretimi yönetiminin gönüllü ve bürokratik bir anlayışla şekillendirdiği ilkeler bizi bir çıkmaza sürüklemiştir. 1950’lerde ve 1960’ların ilk yıllarında Sovyet sineması sürekli yükselen bir çizgi izlerken, bu tırmanış birtakım kişisel kazanımlara rağmen bir gerilemeye yol açtı, yani Sovyet filmleri giderek toplumumuzda düşmanlığı arttırıcı, nefret dolu fikirler taşıyan, seviyesi düşük, sanat algısı gelişmemiş bir gurup seyirci kitlesine yaranmak istenircesine üretilmeye başlandı. Çok sayıda form değişiminin sonucu olarak, 1950’lerde ve 1960’ların ilk yıllarında Sovyet filmlerinin ayarını belirleyen sosyal ve yerel değerler, ihtiyaç duyulan filmlerin yapılabilmesi adına giderek artan ölçüde özlerinden yitirdiler. Film yapımcılarının destekçileri, daha açık bir ifade ile film dünyasının kurnaz satıcıları ortalığa çıktılar. Bu adamlar, komisyonlarını aldıkları sürece ve filmler hiçbir engele takılmadan iyi para getirdiği sürece, ne olursa göstermeye hazırlardı. Tüm bunların sonucunda çürüme başladı, çekemezlik, yalakalık ve bir sürü başka olumsuz fenomen aldı yürüdü.

 

Beşinci kongrenin delegeleri bunları acı bir dille ifade etti. Ama yaptıkları asıl şey, Birliğin önceki liderlerini eleştirmekti. Bu liderlerin etkinlikleri çekingen bir tavır içinde Goskino’ya kısa süreli asistanlık yapmakla sınırlandırılmıştı. Her biri, uzun süredir eleştiriden ve nesnel halk değerlendirmesinden uzak kalmak suretiyle sinemanın bilirkişileri haline gelmiş belirli bir zümreye rahat bir yaşamın garantisini veren ritüellerin peşinden gitmiştir.

Beşinci kongrede asıl önemli olan geniş ölçüde unutulmuş bir inancın yeniden diriltilmiş olmasıdır. O da şudur: Gerçeğin ve ahlakın diyarında belirsiz noktalar, önemsiz ayrıntılar olamaz. Her şey önemlidir. Birliğin yeni liderleri büyük ve küçük tüm sorunların çözümünde bu inancı esas almıştır.

 

Peki nedir asıl sorun?    

Film üretimi için, kanımca, içinde bulunduğumuz konumu tümüyle değiştirecek yeni bir model geliştirdik. Bu model iki temel ilkeye dayanıyor: Demokratikleşme ve otoritenin alt birimlere dağılımı. Böyle bir modeli yaratmak hiçbir şekilde kolay olmadı. Çok fazla zaman ve çaba harcadık. Şartlar eskiden nasılsa şimdi de öyle. Köklü yeniden yapılandırma için ilk adımı atma ve yeni modele göre filmler üretme projesini geliştirme işi Goskino’nun sırtına binmemiştir; bu, Sinema Emekçileri Birliğinin görevidir. Bu reform hareketinin kurallarını belirlerken girdiğimiz mücadele oldukça uzun ve yorucu bir süreci kapsıyor. Bazıları, kendilerini iki ya da üç tane stüdyoda edinecekleri deneyimle sınırlı tutarak bu deneyimlerin, örneğin 90’ların sonuna kadar nasıl sonuçlanacağını görmeyi istedi. Kimisi özel bir kozmetik onarımı yani altyapıyı değiştirmeksizin yüzeydekini düzeltmeye gitmeyi önerdi. Hatta yeniden yapılandırma modeline karşı fikirler geliştirip bunları savunanlar oldu. Bunların mantığına göre Goskino bize baskı uygulamaktan vazgeçmişti, Birliğin konumu belirginleşmişti ve filmler, üzerlerinde fazlaca bir düzeltme yapılmaksızın kabul ediliyordu. Daha ne isteyebilirdik? Ne diye ortalığı dalgalandırmamız gerekiyordu? Oysa emin olduğumuz şey, dalga çıkarmak zorunda olduğumuzdur. Bu tembelliğin üstesinden başka nasıl gelinir ki? Yaptığımızın derin kırışıklıkları bir süreliğine gizlemek adına ustaca uygulanmış bir makyaj olmadığını belirtmek istiyorum. Amacımız kalıcı çözüme ulaşmak. Oluşturduğumuz yeni modele göre, yönetimin bundan önce hüküm sürmüş idari formlarından ekonomik alanlara geçiş yapmamız gerekiyor. Goskino artık film yapımcıları üzerindeki kontrolör konumunda olmayacak. Film yapımındaki tüm sorumluluğu, kendine güveni tam ve  kendine yeterli biçimde çalışan stüdyo üstlendi. Kendine yeterlilikten kasıt giderin gelirden karşılanması. Gelirin tek kaynağı ise film gösterimlerinden elde edilen girdiden sağlanacak ve stüdyonun kendisi dağıtıcılarla ilişki halinde olacak.

 

Yurt dışındaki film üretimi ile bu yeni model arasında bir benzerlik var mı?

Hayır, hiç yok. Sektörün işletilmesinde devletin ve toplumun birbirleriyle etkileşimi ve kaynaşması ve birlikte ortaya bir şeyler koymaları yeni bir tecrübe ve yalnızca üretim araçlarının sosyalist mülkiyete ait olduğu yerlerde görünen bir olay. Aklıma gelmişken, model araştırmamıza diğer sosyalist ülkelerdeki meslektaşlarımız da fazlasıyla ilgi gösterdi. Onların elde edecekleri tecrübeler bizim için önemli. Birbirimizi tanıyarak daha çok zenginleşeceğiz.

 

Sovyet sinema endüstrisinin Batıdan yararlı bir şeyler alabileceğini düşünüyor musunuz? Örneğin Amerikan sinema endüstrisinden...?

Tecrübelerini hesaba katmak yararlı olabilir. Amerika’ya yaptığım bir ziyarette seyirci talebini araştırmak adına hiçbir çaba ve kaynak harcanmadığını gördüm. Ülkemizde ise bu süreç ağır ve sadece şartlar öyle gerektirdiği zaman işliyor. Aslında izleyicilerimizi tanımıyoruz. Bu yüzden film ve seyirci arasındaki bağı kuramıyoruz. Neyse ki; yeni modelimizi tanıttıkça, sosyologlar ve psikologlar gerçek film üretim sürecine dahil olabilecekler. Şu anda hızlı bir şekilde kurulmakta olan sosyoloji servisi, pazarın durumunu araştıracak, filmlerin ve izleyicilerin tipolojik açıdan incelenmesinin sonuçlarını filmleri üretirken ve gösterime sokarken yansıtma olanağı bulacağız. Tema planlamasının modası geçmiş kurallarını kaldırıp atacağız. Bu kurallar altında, temalandırma aşaması çokça Goskino ofislerinin o ağır havasında uzun uzun yoğrulmuştur veya güncelleştirme  dediğimiz ve senaristin ya da yönetmenin kendi filminde bulup çıkartmak zorunda kaldığı ve bu yüzden öznel bir yorum taşıyan olgunun tamamen dışında yaratılmıştır.

 

Filmlerinizin, örneğin Come and See ve Agony’nin kötü bir kaderleri vardı. 1965’te çektiğiniz The Adventures of a Dentist ise genel gösterime yeni girdi.

Neyse ki, bu film komite sayesinde gösterilebildi. Genelde, rafa kaldırılmış filmleri izlediğimizde bir sürü sürprizle karşılaşıyoruz.

İlk keşfettiğimiz şey, hayal ettiğimizden daha çok filmin raflar içinde tozlanmaya terk edilmiş olduğuydu. Sonra, son birkaç yıldır sinemamızdan esirgenenin sadece ilginç bir iki çalışma olmadığını, bu çalışmaların fevkalade önemli yapıtlar olduğunu hatta somut akımların başını çeken oldukça başarılı film örnekleri olduklarını gördük. Bu sorun, diğerlerinin yanında, son derece önemli ahlaki bir boyut barındırıyor. Raftan çekilmiş her filmin ardında bir insanın baltalanmış kariyeri, hatta yönü saptırılmış kaderi yatıyor. Geçmişi kara bir perde gibi kaplamış bu düzensizlikle ve adaletsizlikle başa çıkmadan, bir gelecekten bahsetmek imkansız. Neyse ki; yeni zamanlar geldi, bu harika bir şey. Şimdi, bu filmleri ve senaryoları hayata döndürüyoruz ve içlerine girdikçe, bize nasıl hayat verdiklerini hissediyoruz, yeniden yapılanıyoruz, gerçek kimliklerimizi yani içimizde gerçekten bulunan ve bir şekilde ayakta kalmış kişiliğimizi tekrar kazanıyoruz. Komite, gösterim için özel bir filmi tavsiye ederken özellikle bu gerçeği göz önünde bulunduruyor, yani Sovyet sinemasını meydana getiren tüm ürünlerin seyirciyle buluşması gerektiği gerçeğini. Komitenin başkanı film eleştirmeni Andrei Plakhov. Tanınmış yapımcıların dışında (örneğin, yönetmenlerden Nikolai GubenkoAli Khamrayev ve Nikita Mikhalkov) komiteyi oluşturanlar Goskino’nun temsilcileri. Her şeyde açıklık havası hakim. Sinema emekçileri, Komite’nin çalışmalarını ilgi ve umutla izliyor. Komite başarısız gördüğü filmlerin gösteriminde ısrar etmiyor. Burada kesinlikle göz önünde tutulması gereken şey, bireylerin değerlendirilmesinin adil ve nesnel bir şekilde yapılabilmesi.

 

Bu soru için lütfen bağışlayın, basında ve başka yerlerde hakkınızda çıkan yargılayıcı birtakım yazılar üzerine soruyorum: Şu anda her şeyin sizin zevk ve tercihlerinize göre düzenlendiği söyleniyor, böyle bir şeyle gurur duyacak birisi olmadığınızı biliyorum, ama merak ediyorum, bununla nasıl başa çıkacaksınız?

Daha önce böyle bir durumla yüzleşmek zorunda kalmamıştım hiç. İki sene önce neysem şimdi de o olmama rağmen, bana karşı davranışların değiştiğini görebiliyorum. Üstelik ilişkide olduğum kişiler aynı. Bana ise başka birisiymişim gibi davranıyorlar. Çünkü ben üst bir pozisyona geldim, şef oldum. Bu çok can sıkıcı bir durum. İster inanın, ister inanmayın, kendi yaptığım işler hakkında daima çok eleştirel oldum, bu konuda da oldukça başarılıyımdır. Kendi filmlerimin en acımasız eleştirmeniyim ve bu yüzden bitirdiğim bir filmi izlemekten özellikle kaçınmak gibi bir kural belledim. Çünkü filmde gördüğüm kusurlar beni bunalıma itiyor. İleride kendim için de benzer bir yöntem uygulamayı planlıyorum. Tabi, hayatım bu anlamda çok karmaşıklaştı. Önceden sadece bir yönetmendim. Bir filmi tasarlayıp, gerekli işlemleri yapıp üzerinde çalışmaya başlardım, bu ortamda, olması gerektiği gibi özgürdüm. Kendimi geleceğe yönelik düşüncelerden soyutlayabiliyordum. Şimdi ise bir film yapmaya kalksam-ki, kafamda bu fikri döndürüp duruyorum- böylesi bir soyutlama çok zor olacaktır. Her hareketim tetkik edilecek. Çalışmalarıma kötü niyetli ilgilerin yönelmesi olasılığından da korkuyorum. Bu doğal elbette. Yeniden yapılandırma adına bir sürü kişiye rahatsızlık verdik. Sinema endüstrisinde olup biten değişimler, düzgün yaşamlarını, maddi güvencelerini sarstı. Birliğin çalışmalarından duydukları hoşnutsuzluğu genelden özele yani bireylere indirgediler, ben de nasibimi alıyorum. 

 

Bir seyirci, bir yönetmen ve Birlik’in başkanı olarak sinemadan beklentileriniz neler?

Seyirci olarak film sanatının daha da mükemmelleşmesini umuyorum. Benim uzun süredir benimsediğim fikrime göre, sinema, yeryüzünün en ilginç ve karmaşık yaratığı olan insanın iç dünyasının derinliklerine sızabilme potansiyeline sahiptir. İnsan, yine bir yönetmen olarak ilgimin odağı. Benim için, insana yaklaşma,  her zaman bir deneyim, daha doğrusu, deneyimlerin doğurduğu yeni keşiflerle beslenen bir sanat biçimi olmuştur. Aslında, bu deneyimlerin meydana getirdiği yol, ufuk çizgisinin gerisinde uzanmakta, yani sonsuz, tıpkı insan gibi. Eskilerin her şeyin ölçütü saydığı insan, hiçbir ölçüye sığmıyor. Bu nedenle, film sanatında, araştırmanın sonu yoktur. Birliğin lideri olarak, bu sanatın iyi örneklerini görmeyi bekliyorum. Elbette, konulu filmlerin, belgesellerin, animasyonların iyi örnekleri şu ana dek yapıla geldi. Bu türlerin yeni ürünlerini görebilme hevesi içindeyiz. Bu tarz ürünler, dönüşümlü olarak sinema sanatında yayılıp gelişen kavramlarla bağlantılı yeni sanatsal vasıfların varlığını zorunlu kılar. Elbette, bu gelişmenin genişliği iyi filmler yaratmada yeterli değil. Bunu sadece yönetmen ve seyirci arasında kurulan dürüst bir ilişki sağlayabilir. Seyirci, bir sorun tüm yönleriyle ortaya konduğunda veya oyuncu çabasını cömertçe sergilediğinde, kendisine samimi bir şekilde hitap edildiğini sezecektir. Gerçekte oyun yoktur. Bu dediğim, filmde işlenen konu sosyal, tarihsel ya da her neyse hepsi için geçerli. İleride filmlerimizin toplum yaşamındaki sosyal ve ahlaki sorunları ortaya çıkartıp çözümlerken gerçekçi bir tutum izlemesini istiyorum. Tutarsızlık mücadele ile giderilir. Sovyet sineması nesnel gerçekliği takip etmelidir. Elbette, her sene üretilen yüz elli filmin her birinin bir baş yapıt niteliğinde olacağını söylemiyorum; en azından daha kalitelileri için uğraşmalıyız. Son zamanlarda farklı ülkelere gitme şansım oldu. Sovyetler Birliğinde günümüzde olan değişimler, ülke halkında, dış ülkelere karşı sıradan bir merakın ötesinde gittikçe artan bir ilgi uyandırıyor. Diğer ülkelerdeki iyi niyetli meslektaşlarım Sovyet oyuncuların yeteneğine inandıklarını söylüyorlar. Demek istediğim; bizim dünyaya söyleyecek çok sözümüz var. Geçmişe takılı kaldığımız müddetçe, kendi uyanışımızı yaratarak hep birlikte dünyaya yeni bir anlayış getirebilme fırsatını kaçırırız. İnsanın ne adına ve nasıl yaşaması gerektiğini, bugünün dünyasında maneviyatını ne şekilde koruyup paylaşacağını söyleyebilme şansını yitiririz. Bu ülkenin çok uluslu kültürü ardında biriktirdiği onca gelenekte manevi değerleri sürekli barındırmıştır. Şimdi, tarihin bu noktasında bu değerlere sarılabilirsek büyük yaratıcı potansiyelimizi kullanabilme olanağımız olacaktır.