38. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ

 

İlker Mutlu

 

Bu yıl 38'incisi yapılmakta olan İstanbul Film Festivali’ni gördüğüm son filmlerle ve ödül töreniyle bitiriyorum artık. Son üç günde, daha çok yerli yapım görmeye çalıştım. Yerli yapımların tümünü görmeyi özellikle planlamıştım oysa. Ama sinemaların arasındaki mesafe, ulaşım zorluğu buna müsaade etmedi. Neticede festivali şunlarla kapattım: Suç Unsuru (Süleyman Arda Eminçe), Aden (Barış Atay), Son Çıkış (Ramiz Matin), Border (Ali Abbasi), Dragged Across Cocrete (S. Craig Zahler), Nebula (Tarık Aktaş).

 

Suç Unsuru, Süleyman Arda Eminçe’nin ilk filmiydi. Başından geçen trajikomik bir olayı temel alan film, tek mekanda geçmesine rağmen burayı iyi, ekonomik kullanabilen, alçak gönüllü bir yapım. Küfür kullanmaksızın da güldürmenin mümkün olduğunu kanıtlıyor yapım. Aynı evi paylaşan iki arkadaş, bir sabah evleri polis tarafından basılınca ne olduğuna şaşırır. Komiser Baran ve ekibi, aldıkları emir doğrultusunda, evlerinde suç unsuru arayacaklardır. Fakat bu unsurun ne olduğunu iki taraf da bilmez. Genç oyuncular üzerlerine düşeni yaparken, Komiser Baran rolündeki, dizilerdeki şaşkın komik rollerine alıştığımız Bülent Çolak, dram da içeren oyunuyla şaşırtıyor.

 

Aden, oyunculuktan gelip ve 2015 yapımı olan Eksik ile yönetmenliğe başlayan Barış Atay’ın, Onur Orhan’ın senaryosundan çektiği bir kıyamet sonrası filmi. Bizde hiç örneği olmayan bir türü denemiş yönetmen. Dişi olanı hamile olan bir çift, yıkıma uğramış bir dünyada yaşanabilir bir yerleşke, “cennet” aramaktadır. Yolları sırlarla dolu, bir nevi iktidar mücadelesi veren iki kardeşin kaldığı bir eve düşer. Dini referanslarla ilerleyen hayli ilginç yapısıyla, oyunculuklardaki çok da göze batmayan zayıflıklar ve kıyafetlerin yıpranmamış, tertemiz görüntüsüne rağmen kendini izlettiriyor film. Belli bir gerilim duygusu içerdiğini de kabul etmeliyim.

 

Son Çıkış, Ramin Matin’in yarışma dışı gösterilen kara komedisi. Bezgin bir mimar büyük şehrin debdebesinden bunalıp İstanbul’dan daha müthiş bir ortam olacağını düşündüğü, güneyde organik tarım yapan bir komüne gitmek üzere havaalanına doğru yola çıkar. Plansız kentsel dönüşümle betona boğulan bir İstanbul semtinde meteliksiz ve telefonsuz kalarak kapana kısılır. Nihayet komüne ulaştığında da karşılaştığı hayal kırıklığıdır. Çıkışsızlık temalı, yine küfre dayanmamasıyla sempati toplayan komedi, Türkiye’deki plansız inşaat endüstrisine de ince eleştiriler getiriyor.

 

Sınır (Border): Let the Right One In (Tomas Alfredson, 2018) filminin uyarlandığı tuhaf vampir romanının yazarı John Ajvide Lindqvist’in bu defa iki trolün ilginç aşkını anlattığı romanıyla bu filme konu oluyor. Şüphelendiği, kendi cinsinden olduğu için de ayrıca ilgi duyduğu adamı kafaya takan sınır polisi trol Tina, öğrendiği sırların ardından aşkıyla görevinin arasında kalır. Yapım “Nordik kara film” olarak tanımlanıyor. Shelley (2016) ile dikkat çeken yönetmen Ali Abbasi, bu filmle En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı Oscarı’na aday olmuş, Cannes’da da Belirli Bir Bakış Ödülü almıştı.

 

Adaletsiz (Dragged Across Concrete): Bone Tomahawk (2015) adlı ilk filmiyle festivallerde ilgi gören, övgü alan western roman ve senaryoları yazmış yönetmen S. Craig Zahler’in ikinci filmi. Yönetmen, senaryosunu da yazdığı bu bir nevi modern westernde, görevden uzaklaştırılan çaresiz iki polisin bir vurgun yapma çabalarını anlatıyor. Kadroda Mel Gibson, Vince Vaughin, Don Johnson, Udo Kier gibi usta, yıldız isimler var. Zaman geçirtiyor ve kimi anları ilginç. Bir Heat (Michael Mann, 1995) değil elbette.

 

Nebula (Dead Horse Nebula), Tarık Aktaş’ın ilk uzun metrajı. Senaryoyu da kendi yazmış. Deneysel bir yapısı olduğu söylenebilecek film herkese hitap etmemekle birlikte, 2018’de Locarno’da Gelecek Vaat Eden En İyi Yönetmen Ödülü almıştı. Küçükken açık arazide bir at ölüsü bulan Hay, o günkü deneyiminden çok etkilenir ve yıllar sonra yaşadığı bir kurban olayı geçmişte yaşadığı bu çocukluk anısının tekrar canlanmasına neden olur.

 

Festival boyunca izlediğim filmlerin dökümü burada sona eriyor. Festival sonunda 16 Nisan Salı gecesi Rahmi Koç Müzesi’nde gerçekleşen ödül töreni hayli kalabalık ve eğlenceliydi. Yaşanan kimi aksaklıklar, İFF törenlerinin değişmez konuğu kara kedinin sunuculardan rol çalması, gecenin nazarlığı oldu. 52 filmin yarıştığı festivalin galipleri şöyleydi:

 

Uluslararası Yarışma:

Başkanlığını usta yönetmen Lynne Ramsay’in üstlendiği jürinin takdiriyle:

 

Altın Lale: Sinekkuşu (Bolsae / House of Hummingbird, Bora Kim), “inceliği, güzelliği, duygusal etkisi ve yetkinliğiyle genç bir kızın dünyadaki yerini ve yaşamında bir pırıltı bulma çabasını çok güzel çizdiği için” aldı. Kore yapımı filmin kadın yönetmeni Kim, oldukça heyecanlıydı. Ülkesinde kadın yönetmenlerin film çekmesinin önündeki engellerden bahsetti ve aldığı ödülün belki bu engelleri yıkmada bir adım olacağını söyledi.

 

Jüri Özel Ödülü: Ağaçlardan Bahsetmek (Talking About Trees, Suhaib Gasmelbari), “başarısızlıklar bazen öyle büyük olur ki umut yeşermek zorundadır; ‘dehşete dair suskunluğu ima ettiği için ağaçlardan bahsetmenin neredeyse suç sayıldığı bir dönem’” gerekçesiyle aldı. Bu filmden önceki yazımda övgüyle bahsetmiştim. Yönetmeninin ve birbirinden heyecanlı oyuncularının törende olmalarını çok isterdim, ama gelememişlerdi.

 

 

Ulusal Yarışma:

Başkanlığını Ümit Ünal’ın üstlendiği jüri, yarışan 9 filmi değerlendirdi.

 

Altın Lale: Kız Kardeşler (A Tale of Three Sisters, Emin Alper) hakkıyla aldı. Bu filmden de daha önce bahsetmiştim. Film yurt dışında da ilgi görüyor. Emin Alper’in destek sağlamak için çektiği zorluklar biliniyor. Bu filmle ilk filmini kat kat aştığı da bir gerçek. En İyi Yönetmen, En İyi Özgün Müzik (Giorgos ve Nikos Papaioannou) ve En İyi Kadın Oyuncu Ödülleri de Kız Kardeşler’e gitti. Hatta kadın oyuncu ödülünü kız kardeşlerin üçü (Cemre Ebüzziya, Ece Yüksel ve Helin Kandemir) paylaştılar.

 

Jüri Özel Ödülü: Yuva (Emre Yeksan) aldı. Adana Film Festivali üzerine olan yazımda bu filmden detaylıca bahsetmiştim. Hakikaten zor şartlar altında çekilmiş, farklı hikayesiyle de insanı yakalayan bir yapım. Yuva, En İyi Erkek Oyuncu (Kutay Sandıkçı) ve En İyi Görüntü Yönetmeni (Jakub Giza) ödüllerini de aldı.

 

En İyi Senaryo: Görülmüştür (Serhat Karaslan) filmi aldı. Daha önce ele aldığım film, aslında basit bir konuyu ele alma şekliyle evrensele taşımayı başarıyordu ve sinemamızda pek girilmeyen, hapishanelerin mektup sansüründe çalışan memurlarına değiniyordu. Film, En İyi Kurgu ödülünü de (Ali Aga) aldı.

 

Mansiyon: Aden (Barış Atay)

 

 

Ulusal Kısa Film Yarışması:

En İyi Kısa Film: Avarya (Gökalp Gönen) filmi, “kuvvetli atmosferi ve yarattığı özgün karakterler sebebiyle” aldı.

 

Ulusal Belgesel Yarışması:

En İyi Belgesel: Tanrı Göçmen Çocukları Sever mi Anne? (Lusin Bitmez), “yerinden olan bireylerin karşılaştığı zorlukları göze batmayan bir bakış açısı ve beceriyle işlediği; saygıyı eksik etmeyen sıcak bir yaklaşımla, geleceğe umutla uzanarak çocuklar ve ailelerine odaklanıp geniş toplumun ufak bir evrenini çizdiği için” bu ödülü aldı.

 

Sinemada İnsan Hakları Ödülü:

Ödül: “Şiirsel olmakla birlikte aynı zamanda insanı düşünmeye sevk edebildiği için” Enrique Castro Ríos’ın yönettiği Aralık’ta (Diciembres / Decembers) filmine verildi. Bu filmi önceki yazımda ele almış ve çok etkilendiğimi belirtmiştim.

Mansiyon: #Dişil Haz (#Female Pleasure, Barbara Miller)

 

Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü: Nebula (Tarık Aktaş)

 

FIPRESCI Ödülleri:

Uluslararası Yarışma: Ağaçlardan Bahsetmek (Talking About Trees, Suhaib Gasmelbari)

Ulusal Yarışma: Kız Kardeşler (Emin Alper)

Ulusal Kısa Film Yarışması: Gümüş (Deniz Telek)