SEKANS DİYALOGLARI 1 – PARAMPARÇA / FATİH AKIN

Cem Kayalıgil, Seda Usubütün, Semra Gündüz

 

6 Mayıs 2018

 

 

Ara Yazılar için Fatih Akın’ın 2017 filmi Paramparça’yı (In the Fade) Başka Sinema’da izledik ve çıkışta hararetle masaya yatırdık. Düzenlenmiş haliyle konuşma kaydı karşınızda...

 

!!! SÜRPRİZBOZAN İÇERİR, ÖNCE FİLMİ İZLEMENİZ ÖNERİLİR !!!

 

 

Foto 1 1060x441

 

YÖNETMEN: FATİH AKIN

 

Usu: Duvara Karşı’yı izleyip, hayran olanlardanım. Peşinden de Sound of İstanbul falan, özellikle müzik seçimleri konusu ve aynı şekilde keskinliği... Yani Fatih Akın’ı Fatih Akın yapan dilindeki keskinlik bence. Almanya’da yaşıyor işte, Türk yönetmen olması bile tartışılır zaman zaman.

Kay: Benim izlediğim üçüncü filmi bu. Duvara Karşı ve Solino’yu izlemiştim. İkisinde de sonun nasıl geldiğini, sondaki dönüşümün nasıl gerçekleştiğini ben anlayamadım.

Usu: Duvara Karşı’daki keskinlik aslında belki de o sonlarla ilgili eleştiriyi hak ediyor. Oradaki kadın karakteri dinsel mitolojide Adem’in Havva’dan önceki eşi Lillith’e benzetiyorlar,  yaşama dönük, ayartıcı, baştan çıkaran, yaşam dolu bir kadın. Ama sonuçta o ortamdan uzaklaştırılıyor ve O’nun yerine Havva gibi son derece mülayim, aile değerlerine uygun, erkeğini tamamlayan, çocuklarına özen gösteren tarzda bir kadın tiplemesi geliyor. Duvara Karşı filminde de en çok eleştirilen şeylerden biri, Sibel Kekilli’nin oynadığı karakter aslında Lillith’i temsil ediyorken bir yerden sonra evleniyor... duvara vurduktan sonra belki. Hemen sonrasında bir geri adım atıyor ve topluma uyma şeklinde bir gidişatı var. Filmi öyle bitirmiş olmasının, “Lillith’i niye Havva’ya çevirdi ki Fatih Akın?” dedirten bir yanı var.

 

FİLM: PARAMPARÇA

 

Şimdi bu filme gelelim isterseniz. Bu filmde de beklenmedik olan sondu. Ama çok iyi çizildi mi yani olaylar oraya getirdi mi? Eleştirilerim var.

Kay: Seninle aynı kanıdayım. Üç bölümden oluşuyor bu film. Aile, Adalet ve Deniz. Kötü isimlendirme bence bunlar

Usu: Deniz’i ben merak ettim izlerken, nereye varacak acaba diye. Orası sürpriz bir bölümdü bence ve iyi bir yere vardı, “Deniz” adını hak etti. Başka nasıl olacaktı. Yalnızca onları havaya uçursa deniz olmayacaktı büyük olasılıkla. Kendini de öldürmesi bence bir şekilde o sonsuzluğa kavuşmak isteğini karşılıyor ki sondaki çekim çok güzeldi, ufku aşağıda gösteren deniz çekimi. Kamera hani önce ufku aşağıda gösteriyor sonra denizi gösteriyor sonra zaten yazılar geliyor... yani öyle gökyüzüne yükselen birinin bakışı gibi

Kay: Gökyüzüne yükselen biri öyle mi görür?!

Usu: Sanki yerden bir bakışın tersi olarak havada yükselmiş birinin baş aşağı bakışı idi.

 

Foto 2
 
Foto 3

 

BÖLÜM 1: AİLE

 

Kay: Bir ve ikinci bölümlerde memnundum ben, akışları çok iyiydi. Orada, girişte beni rahatsız eden bir şey kamera oldu. Aktüel kamerada “Ben aktüel kamera kullanıyorum!” diye fazla sallandırma alışkanlığı var, amatörce. Ayrıca bir süre için aklıma takıldı, “Biz en başta o hapishaneyi niye gördük, bu adam niye hapisteydi?” diye. Bu daha sonra açımlandı; o geçmişin aslında filmin şimdiki hikayesiyle güzel bir bağı var. Adamın uyuşturucu geçmişinin olmasının kadına etkisi ve kadının uyuşturucu kullanımı ve sonrasında da bunun mahkemede bir önem arz etmesi güzel bir zincir oluşturuyor. Bence bunlar yönetmenlik ve senaryo başarıları. Bir de, yas tutan bir kadının halini nasıl gösterirsin sen? Mesela çocuğunun yatağında yatmak, çok iyi bir fikir bence.

Usu: Bana fazla dramatik geldi o sahne çünkü zaten kadının çok etkilendiği belli. En baştan itibaren başına dünyanın en kötü şeyinin gelmiş olma endişesini bize yansıttı, öğrendikten sonraki acısını da yansıttı. Bu yüzden biraz gereksiz ekstra dramatik geldi. Yani çocuğunun yatağında yatsın tabii ama o ağlamalar ve uyandığında burnunda bir sümük olması... güzel bir ayrıntı denebilir, tamam, ama yeterince vermişti bize acı çektiğini, ne kadar canının yandığını….

 

Foto 4
 
Foto 5

 

Kay: O, yeni bilgi vermek için değildi bence. Onun hayatından gösterilen kesitte çocuğa verilen yeri göstermek için orijinal bir fikir. Kalkıp da sevdiği oyuncağa sarılmıyor mesela, o bana daha klişe geliyor. Ama evet anneler çocuklarının yatağına yatar, anneler için çocuklarının yatağının sembolik bir önemi olduğunu hatırladım, kendi annemin laflarından hatırladım.

Usu: Aslında o karakterle ilgili fikir de veriyor, başka bir karakter çizebilirdi çocuğunun odasına girmeye çekinen, yaklaşmak istemeyen, oyuncağına dokunmak istemeyen... ona karşın bu kadın, üzerine giden, yatağın kokusunu duymak isteyen, kaybı olmasına karşın onu hala yaşamak isteyen özellikte. İyi bir şey bu karakter özelliklerini bize göstermesi.

Kay: Yani filmde, ilk bölümde yası izliyoruz. İkinci bölümde adaletin yerine gelmesi temennisini izliyoruz. Üçüncü bölümde de adaletin yerini bulması için çabalayan birini izliyoruz.

Usu: Her bölüm geçişinde bir video gösterdi.

Gün: Bir videoda arabayı tamir etmesi ve sonrasında bombayı yapacak bilgisi olması bağlantısı gibi.

Usu: O çok yerindeydi.

Gün: Çok inandırıcı oldu, onu göstermesi ve sonra bomba yapması…

Kay: O benden de bir yıldız aldı.

Usu: Güzel bir detay, akıllıca. Bir de ilk bölümden de koparmıyor, anne-çocuk ilişkisi ve aile konusunda güzel bir video, olabilecek bir video. Sonrasında bomba bağlantısı olmasa da orada duran bir konu.

 

Foto 6
 
Foto 7

 

Kay: Güncel bir kullanım bu telefon videosu çekimi. Hele ki anneler küçük çocuklarını çekerler. Herkes çekiyor, her şeyi çekiyoruz. Bu her şeyi çekiyor olmanın kullanımını da görüyoruz filmde. Öykünün ilerleyişine yarayacak şekilde kullanımı da hoşuma gitti. Biz aslında geçmişini bunlar yoluyla öğreniyoruz. Bu filmin bu sene yapılıyor olmasının da altını çiziyor, 10 sene önce olsaydı böyle bir şey olmayacaktı.

Usu: Çocuk seçimi de bence çok iyiydi. Çünkü öyle hoş bir çocuk seçmişler ki sevgiyle büyüdüğü vesaire çok belli. O ailenin aile işlevlerini yerine getirdiğini, bir dezonans olmadığını görüyoruz. Buna karşın yerinde olmayan şeyler de var filmde. Ben mesela aile bölümünde yas kısmını biraz uzun buldum, ilk bölümün ritmini yavaş buldum.

Gün: Temel bir derdi var ya hani, geçmişinde böyle yaşamış insanların işlevlerini yerine getirebilen bir aile kuramayacağı yargısı çıkıyor, geçmişini de didikliyorlar.

Usu: Uyuşturucu ile ilgili özellikle değil mi? Sanki iyi bir anne olamayacakmış izlenimi uyandırıyor ki onu kayınvalidesi de söyledi ona.

Gün: Ne var o kayınvalidenin söyleminin gerisinde? Çünkü çocuğu da çok masum değil, hapse girmiş çıkmış bir oğlu var, bir de gelinini eleştiriyor. Gelinin anneliğini eleştiriyor. O hikayeyi derinleştirebilirdi.

Usu: İlginç yani, bir Alman kadın olarak eğitimini bırakmış. Gelinin anneliğinde hiçbir sıkıntı yok. tamamen işini annelik olarak almış bir kadın yani. Kayınvalideyi neden memnun edememiş? Büyük olasılıkla içkiden, uyuşturucudan. Ya da “niye oğlum bir Türk kızı bulmadı da gitti Almanla evlendi?” Böyle de olabilir, geçmişten ön yargısal bir şey de olabilir.

Gün: İki tartışma çok kısa sürdü, biri kendi annesiyle olan tartışması, diğeri de eşinin anne ve babasıyla olan

Kay: Bence şöyle bir tercih var, kamera da o tercihin altını çiziyor. Çoğunlukla kadın dolduruyor kamerayı, çevresi pek yok. Bu da bize en son bölümde verilen bir durumu açıklıyor: kadının kimseye danışmadan kendi kafasına göre karar verebilmesi. Avukatı, sırdaşı ve arkadaşı olan kişiyle hiçbir şey konuşmadan, ona haber de vermeden alacağı kararı alıyor. Dünyadan yalıtılmış bir kadın portresi.

 

Foto 8
 
Foto 9

 

Usu: O biraz aileye adanmışlık, kendini ailesiyle tanımlamış olmakla ilgili büyük olasılıkla. Çünkü Nazilerin öldürdüğü gerçeği ortaya çıkmadan önce de bir intihar denemesi oldu. Yani bir miktar suisidal bir tip belki o gerçekten. Hemen sonrasında uyuşturucu istemesi, kendini uyuşturmak istemesi anlamında söylüyorum.... En sondaki kararına bana göre en çok katkı yapan, arada da bir intihar girişimi olması. Ve çevresinde de işte kendi anne babası, adamın anne babası, ve bir arkadaşı dışında başka bir bağlantı görmüyoruz. Yaşamında başka nerede ne tür bir bağlantısı olduğunu görmüyoruz.

Kay: Çünkü yokmuş!

Usu: Bu filmlerde bilemiyorsun işte, yok muymuş yoksa yönetmen senaryo nedeniyle mi bize bu kadarını sunmuş?

Kay: İşte bu kadın nasıl bütün kamerayı dolduruyorsa, filmde de bize gösterilenden başka bir şey yok. Senin söylediğinde bağlayarak, kocası ve çocuğu ölünce bir şey kalmıyor kadında da.

Usu: Onlar o kadar değerli ki hayatında onlarsız bir yaşam düşünemiyor, ama çevresinde yine bir sürü insan olabilir, bir sürü insan olmasına karşın bu kararı verebilir bir kişi. Öyle çizmemiş, yani çevresine hiç kimse yerleştirmemiş filmde. Senaryo gereği demeyi tercih ediyorum ben o yüzden, olmaması bence çok mümkün değil çünkü. Yani bunu sorgulamak lazım, bu kadın kendini neden öldürdü? Tamam, eşini çocuğunu kaybetti, öncelikle kendi yaşantısından çok büyük bir kayıp var. İkincisi, adaleti bulamadı. Ayrıca, filmin ikinci bölümünde, “adalet” bölümünde mahkeme salonunda diğer tarafın aleyhine bulgular biriktikçe kadının sevincini, içinin rahatlamasını, onların gerçekten cezalandırılmasını istiyor olmasını da çok güzel verdi. Yani bu kaybın bir dönüşü olmalıydı, cezalarını bulmalılardı. Onun için adaletin yerini bulması önemliydi, ama işte olmayınca.... O da ilginç: bir Alman mahkemesinden böyle bir karar çıkar mı? Bence filmin konuşulabilecek ayrı bir yönü.

Kay: Ben inanmıyorum.

Usu: Bana da hiç inandırıcı gelmedi

 

BÖLÜM 2: ADALET

 

Foto 10
 
Foto 11

 

Kay: Bu benim birinci eleştirim zaten filme, orada sadece film olsun diye verilmiş bir karar var. Ortada bir film olsun diye yalancı bir şey yapıyorlar.

Usu: Bir de filmin sonunda “Naziler, sırf Alman değiller diye dokuz kişi öldürdü,” diye bir kayıt vermesi... Böyle fiction bir filmin sonunda bir belgesel izlemişiz gibi bir bilgi konması beni her zaman rahatsız eder. Almanya’yı biliyoruz, Neonaziler var biliyoruz… Böyle bir olay sadece kurmaca olsa, hatta hayal ürünü bile olsa bu öykü bir şey anlatır, anlatıyor. Öyle “gerçek olaylara dayanmaktadır” demesinin hiçbir anlamı olmadığını düşünüyorum.

Kay: Çok güzel bir nokta. Benim bir eleştirim de bununla bağlantılı olacak: Biz ne filmi izledik öncelikle? Yas ve intikam filmi izledim de ne yani, böyle çok film var. Farklı olarak ne izledim burada?

Usu: Arada Almanya var, Alman adalet sistemi var. Alman adalet sistemine ne kadar gerçekçi yaklaşıyor acaba, bence ciddi bir soru işareti.

Kay: Ama Alman adalet sisteminin eleştirisi yok filmde, öyle bir amaç da yok, değil mi?

Usu: Ama yoksa... orada gerçekten çok ters bir şey var, bizim kabul edemeyeceğimiz bir sonuç var yani mahkemede.

Kay: İşte o noktada benim kafamda bir soru işareti canlanıyor. O mahkemelerde ne kararlar verilmiş, bunu bilmiyoruz. Eğer ki Alman mahkemesi daha önce gerçekten bu tür bir karar vermiş ise, bu filmdeki mahkeme de bu yüzden böyle bir karar veriyorsa, film başka bir şeyin filmine dönüşmüş oluyor.

Gün: O bilgiyi ekleseydi keşke sonuna değil mi, “dokuz kişiden şu kadarı şu cezayı aldı” gibi...

Kay: Ama muhtemelen öyle bir şey yok, ortada öyle bir gerçeklik yok.

Usu: Gerçekten Almanya’da böyle bir mahkeme izler miyiz? Yani bu, Akın’ın eleştirisinin bir parçası mıydı? Bir Alman mahkemesinde bu deliller varken, böyle bir savunma ve böyle bir suçlama varken, böyle bir karar çıkar mı çıkmaz mı konusunda ne diyor? Böyle bir şey olmuş olsun olmasın, öyle bir olasılığı gördüğü için mi bize yansıtıyor? Almanya’da acaba nasıl karşılandı bu film, Almanya’da yaşayıp da oradaki adalet sistemini bilen kişiler acaba nasıl değerlendiriyor filmin o yönünü? Çünkü haksız bir sonuç var. Çocukların babası geldi ifade verdi, en önemli görgü tanığı yani!

Kay: Sen bence iyi ifade ettin. Bence filme dair en önemli eleştiri de bu.

Usu: Kadının aklına Naziler niye geldi mesela? Nazi konusunu kadın açıyor, avukatı kim yapmış olabilir diye sorduğunda söylüyor. Dolayısıyla ona ilişkin bir şeyler verebilirdi, aile yaşamları sırasında onları sıkıştıran, onlar olmasa da benzer durumdaki komşularını veya diğer insanları sıkıştıran birtakım örnekler belki olabilirdi. Yani Naziler aklına hemen geldiğine göre onların yaşadığı ortamda böyle bir tehdit var. Adamın ofisi Türk mahallesindeydi, belki o nedenle var. Sonra “niye Yunanistan?” diye düşündüm.. Almanya’daki Nazileri destekleyen adamın Yunanlı olması da ilginç... Ona bakmak lazım.

Kay: O tarihsel bir şey galiba.

Usu: Muhtemelen orada var bir şeyler, araştırmadan koymamıştır onları, amblem var, parti adı var, görüntüler falan var... Altını çizmek, hani derdinin ne olduğunun ve ne vermek istediğinin altını çizmek: bu filmde bence o çok yok. Duvara Karşı çok daha net bir filmdi buna göre.

BÖLÜM 3: DENİZ

Kay: Üçüncü bölüm bence zorlama bir bölüm. Bir de ikinci bölüm bitince, “Peki bundan sonra ne olacak?” sorusu gündeme geliyor. Birinci bölüm bitince de olmuştu gerçi: “Yas hali uzadı, peki şimdi nereye gidiyoruz?” Bu hissi veriyor. Çocuğun ve eşin denize girme videosundan Yunanistan’a geçiyoruz. Bir sürpriz yapıyor burada, onlarla birlikte gittiği deniz kenarına gittiği hissini veriyor, meğer Yunanistan’daymış, orada bir sürpriz yapıyor bize. Bu bana inandırıcı gelmiyor: Sen kalk Yunanistan’a kadar git, adamın otelini bas, onları bul! Bir kere bundan nasıl haberi oldu ben anlamadım.

Usu: Oteli internetten falan biliyor.

Kay: Hayır, bombacıların orada olduğuna dair bir fotoğraf var ya, o fotoğraf nereden geldi? “Bizim burada olduğumuzu kimse bilmiyor,” diyorlar, e kadın nasıl biliyor? Filmde gösterilmesi gereken bir bilgi bence, olmaması beni rahatsız etti.

Usu: Adalet bölümünde, mahkemede, avukatla konuşurken kadının bir cümlesi vardı ya “Bunların hepsi birbiriyle bağlantılı, bu insanların hepsi birbiriyle ilişkili,” cümlesi. Dolayısıyla o Yunan adamın gelip orada yalancı tanıklık ediyor olması kadın için daha fazla şey ifade etti. Bunların hepsi işte Neonazi, hepsinin derdi aynı...

Kay: Yok, tekrar söyleyeyim, telefonunda bir haber vardı ya, “Şu anda bunlar devlet parasıyla Yunanistan’da tatil yapıyorlar” diye, fotoğraf vardı telefonunda, o fotoğraf nereden geldi?

Usu: Dolaşıyor demek ki internette bir yerlerde. Çünkü bunlar da niye Yunanistan’a gelmişlerdi, çünkü gelmeselerdi Almanya’da bütün kameralar üzerlerindeydi…

Kay: Zaten geldikleri için haber oluyor. Ben en başta onu gazete haberi sandım ama gazete haberi olsa çocuklar “Burada olduğumuzu kimse bilemez,” gibi laflar etmezler. Peki kadına o fotoğraf nasıl nasıl ulaştı? Bu konuda cahiliz, filmde bunun cevabı yok. Onların orada olduğu bilgisiyle oraya gidiyor ve bu onun için çok büyük bir hamle. Ama o geçişi görmüyoruz.

Usu: Evet evet, o bölümün zaten şaşırtmacalı bir bölüm olması biraz bunlarla da ilişkili. “Niye burada, ne yapmaya çalışıyor, neyine güveniyor da o adamın oteline gidiyor?” Bunlar geçiyor aklımdan izlerken. Bu nasıl bir cesaret? Ne gerek var?

Kay: Ben de böyle dedim. Kaçtı sonra adamdan, sigarası bitmişti, bir büfeye gitti ya… Hah, tamam yani, cesaret edemedi… Bu bana anlaşılır geliyor. Ama sonra git, bir daha adamı takip et, çocukların peşine düş...

 

Foto 12
 
Foto 13

 

Usu: Aç parantez: o takip çok ilginçti, oradaki kamera güzeldi. Bir arabanın bir arabayı takip etmesini böyle vermek… Yürüyen insanların takibinde vardır da, araba çekiminde ben ilk kez bu kadar… Kenara çekiliyor, bakıyor, biraz burnunu uzatıyor, öbür arabayı görüyor, onun arkasından gidiyor falan, o sahnenin çekimini beğendim ben... Kapa parantez. Ama ne cesareti yani, ablacım nereye gidiyorsun?!

Gün: İntihara meyilli bir kadın ya…

Usu: Gözükara…

Gün: Bileklerini kestikten sonra vazgeçti, orada adalet yerini bulsaydı da ben yaşama çok tutunacağını zannetmiyorum...

Usu: Bak mesela öyle olsaydı ne yapardı acaba, güzel bir soru…

Gün: ... o gözü karalığı da ondan geliyor sanki… Adalet duygusu için olsa ilk bombayı yerleştirdiğinde orada bırakır giderdi, öyle yapmadı.

Kay: Orada niye geri aldı bombayı?

Usu: Bir tane kuş gördü!

Kay: Bir tane kuş gördük evet, gıcık etti beni, neydi o?! İşte bunlar Fatih Akın’da var, Duvara Karşı’da da vardı. Bir dönüşüm yaşıyor ve biz görmüyoruz onun nasıl olduğunu.

Usu: Tamam görmeyebiliriz. Ruhsal bir dönüşüm çünkü bu. Tam gerçek olmaya başladığında olay, yani oraya yerleştirmiş, onları bekliyor ve düğmeye basacak, tek bir hamle kalmış artık. Orada bir takım şeyleri sorgulamak ve “Yapmayayım,” demek, “Yaa doğru mu yapıyorum?...” demek... Ben o kadar sorgulamazdım. Ama tamam, kuş çok saçma, kuş olmasa daha iyiydi!

Gün: Mesela kadın biraz ketum ya, filmin de o kadar ketum olması gerekmiyordu! (Gülüşme) Ketum bir kadın profili çizebilir, ama hikayede boşluklar vardı.

Kay: Şunu anlıyoruz: Avukata “Her şey için teşekkür ederim,” diyor ya, en son lafı o, orada kararı vermiş, onun üzerine regl oluyor, oradaki sebep-sonuç ilişkisi öyle, değil mi?

Usu: Hayır bak şöyle oluyor, bombadan vaz geçiyor, oteline dönüyor, otelinde otururken ve düşünürken regl olduğunu anlıyor, sonra arabaya binip telefonu açıyor, biz oralarda rezolüsyon mu oldu acaba diye düşünüyoruz, yani artık vazgeçti öldürmekten, kendince bunu bir şekilde halledecek mi diyoruz. Artık öyle bir noktadayız. Yalnız en son avukatla konuşurken “Ben artık temyiz falan istemiyorum,” diyor ama sesi tedirgin. “Her şey için teşekkür ederim,” demesi sonradan intihar ile birleşince anlam kazanıyor.

Kay: Ben sırayı yanlış kurdum ama dediğim şey hâlâ geçerli orada. Regl sırasında kendi kafasında kurmuş, regl olması ile kendini öldürme fikri birbiriyle bağlantılı. Avukatın telefonunu açması da o rahatlama üzerine oluyor.

Usu: Bombayı geri alırken onun farkında değil. Önce yapamadığını görüyor. Sonra niye yapamadı, neyi yapamadı, neyi yapacak... onu yapsa da bir anlamı yok, diye düşündü bence… Düşüneceği bir zaman aralığı lazım, o da işte tam bir güne denk geliyor

 

Foto 14
 
Foto 15

 

Kay: O videonun öyle bir kullanımı da var, orada tekrar görüyoruz videoyu, onlar denize giriyor bu kumsalda kalıyor ya hani…

Usu: Son bölümün adının “Deniz” olması da bununla ilgili. Onlarla birlikte denize gidiyor yani.

Kay: Çok büyük ihtimalle öyle. Kafada kurmasını o videoyla göstermiş oluyor, şöyle kuruyor: yani bu hayatta kendisi arkada kalınca, hayatın bir anlamı yok. O video bunu gösteren bir video değil yalnız. O niyetle bize gösteriliyor ama o video onu gösterebilen bir video değil.

Usu: Ama bak bir şey daha vardı, o gece kendi otelinin önündeki kumsalda yürüyordu ve çok dalgalı, fırtınalı bir deniz vardı. Orada da kendini öldürmek aklından geçiyor. Yani evet, avukatla konuştuğunda az çok karar vermişti, ama sonrasında kendini bu kararı uygulamaya hazırlaması, veda etmesi... Yani bir sürü sahne var aslında orada, birinci bomba ile ikinci bomba arasında bir günde kadının zihninin nereden nereye geldiğini gösteren bir sürü sahne var...

Kay: Bence yok!

Usu: ... ama ne kadar düzgün, tartışılır.

Kay: Filme dair en önemli eleştiri bu olmalı. Zaten iki eleştiri olacak, bir tanesi mahkeme kararı: Böyle karar mı olur?

Usu: Bir de kadının kararı: Böyle karar mı olur?

Kay: O video onu göstermeye çalışıyor ama zayıf gösteriyor, eleştirim o. Başka bir video çekilebilirmiş orada.

Usu: Belki şöyle olabilirdi, baba ve çocuk denize gidiyorlar ve düşüyorlar, bir tehlike oluyor, gitmediği için yanlarına kötü hissedeceği bir şey oluyor.

Kay: Sen kendin yazdın şimdi bunu değil mi?

Usu: Aynen, ben yazdım! Yani hissettirsin bize kadının geride kalmasının kötü bir şey olduğunu, ve onlarsız kalmak istemediğini, sonuna kadar sorumluluklarını taşıdığını…

Kay: Çünkü sinemanın edebiyata karşı zayıflığı burada. İnsanların kafasından geçenleri anlatma araçları sınırlı. Dış ses var, daha doğrusu iç ses diyelim, çok kötü bir yöntemdir, bu filme hiç yakışmazdı, iyi ki kullanmamış.

Usu: Uygun şekilde kullanırsan tabii ki klişe kullanmanın hiçbir zararı yok. Klişeler zaten kullanılmak için varlar.

Kay: Araba tamiri çok iyi bir kullanımdı. Tâ baştan beri bomba yapmayı düşünüyor.

Usu: O zaman bence çok daha anlamlı oluyor. Biz görmedik bu kararın ne zaman verildiğini... Bomba yapabileceği bir ortam da var, mahkemede ona çok güzel bombayı nasıl yapacağını anlattılar...orada ayrıntılar falan güzeldi, değil mi?

Gün: Çocuğun anısı olarak da götürmüş olabilir arabayı.

Usu: Evet ama biraz fazla yer kaplar, sırt çantasıyla giden bir insan için... Uzaktan kumandasını falan niye alsın? Bu kesinlikle bomba yapmak için...

Kay: Bir de ilk seferinde hiç denemeden yapabiliyor musun bu bombayı? Bir şey bana yanlış geliyor burada... O kadar yapabileceğini düşünerek planlı olarak gidiyorsun, sonra bu kadar planlamış biri de orada o kadar tedirgin olmamalı…

Usu: Evet, evet… Öyle bir plan varsa o zaman vazgeçme anı biraz tehlikeye giriyor değil mi?

Kay: Evet.

Usu: Kuş!! (Gülüşme)

Kay: Kuş!! Bir tane kuş ayna üzerinde...

Gün: “Bunu yaparsam onlar gibi olacağım, onlara benzeyeceğim,” gibi bir düşünce mi uyandı kuş sayesinde?

Kay: Onlara benzemekle ilgili bir dert olduğunu ben zannetmiyorum.

Usu: Ben de zannetmiyorum. Mesela öyle bir vurgu şeyde vardı, çocukların babasında. Daha filmi için şöyle demiştik ya: “Bu babadan ancak böyle bir oğul olur.” Bu filmde de tam tersi var, bu çocuğun nasıl böyle bir babası olur? Neonazi nasıl olunuyor, Hitler hayranı nasıl olunuyor, öyle babanın ailesinden Hitler hayranı nasıl çıkar dedirten bir yanı bence var.

Kay: Almanya’da bunu demiyorsun galiba...

 

Foto 16
 
Foto 17

 

Usu: Müzik kullanımını beğendik.

Kay: Doğru yerde doğru şekilde girdi bence, telefondaki müziğin seçimi de bence güzel, kadının telefonundaki.

Usu: Kadının bombanın patladığı ofise geldiğinde, içeri girdiğinde, duvardaki kanı görmesi ve ona yaklaştığında bizim kalp sesi duymamız... Çocuğun ölümünü, çarpmakta olan bir kalbin yavaşlaması ve durması ses efekti ile vermesi... Çok güzeldi.